Türkiye'de Aile İçi Şiddet

Hemen her gün okuduğumuz ya da duyduğumuz kadına şiddet haberleri doğrultusunda oluşan toplumsal infial, tartışmalar esnasında kullanılan dil ve üslup ile birleşerek neredeyse Türkiye’yi, Türk insanını ve binlerce yıllık medeniyet birikimini zan altında bırakacak boyutlara ulaşmıştır.

Özellikle son 10 yıldır kadına şiddetin her türlüsünü engellemek adına Türk toplumunda daimi bir seferberlik hali mevcuttur. Kamuoyunda oluşan algı ise bunun tam tersidir. Bu bakımdan ilk kez 2011 yılında TBMM’de kabul edilmiş olmasına rağmen 20 Mart 2021 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararıyla İstanbul Sözleşmesi yürürlükten kaldırılmıştır. Bugün gelinen nokta itibariyle toplumun farklı kesimlerinde ciddi bir kamplaşmanın kaynağı haline dönüştürülen “kadına şiddet” olgusu, İstanbul Sözleşmesi ve bu kapsamda çıkartılan 6284 sayılı Kanun etrafında yaşanan tartışmaların bütün yönleriyle ve bilimsel bir metodolojiyle ele alınması bir zaruret halini almıştır.

Algılar ve Olgular Perkspektifinden Türkiye'de Aile İçi Şiddet

İstanbul Sözleşmesi ve bu sözleşme gereği çıkartılan 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Kanunu”nun bilimsel bir metot ile teknik analizlerini yapmak, 6284 sayılı Kanun’un uygulanmasının sonuçlarını; istatistiki veriler ve ilgili kurumlarca hazırlanmış raporlar ile saha çalışmaları ışığında değerlendirmek, 6284 sayılı Kanun’a mesnet teşkil eden mezkûr Sözleşmenin kavramsal analizlerini yapmak, konunun kavramsal ve hukukî boyutlarını ortaya koymak suretiyle amacı ailenin korunması ile kadına karşı şiddetin önlenmesi olan 6284 sayılı Kanun’un asli gayesine uygun bir biçimde ve toplum tarafından ortak kabul görecek şekilde revizyonunun mümkün olup olmadığını sorgulamak; mümkünse bunun nasıl bir usul ile gerçekleştirileceğine dair önerileri sunmak amacıyla; TÜİK 1 istatistiksel bölge tanımı kapsamında 7-22 Eylül 2020 tarihleri arasında 15 ilde 3200 anket yapılmış; konu ile ilgili kitap, bilimsel makale, rapor ve gazete haberi ile 6284 sayılı Kanun ve ilgili mevzuat tafsilatlı olarak incelenmiştir. Yapılan saha çalışması, mevzuat ve literatür taramaları sonucunda elde edilen analizler işbu dokümanda özetlenerek raporlanmıştır.

Türkiye’nin En Önemli 3 Sorunu

Katılımcılara Türkiye’nin en önemli üç sorunu hakkındaki görüşleri sorulmuştur. Her bir katılımcı üç farklı cevap vermiştir. 3200 katılımcının 3 farklı cevabı neticesinde 9606 adet farklı kelime kategorize edilerek yandaki tablo oluşturulmuştur.

Tablodan da anlaşılacağı gibi, Türkiye’nin en önemli üç sorunu ekonomi, işsizlik ve eğitim sistemi olarak kendini göstermektedir. Kadına şiddet ise % 3,53 ile 9. Sırada yer almıştır. Türkiye’nin en önemli sorunları sıralamasında evli bekâr, kadın erkek ayrımlarında dramatik farklar yoktur. Yalnız boşanmış katılımcılar, eğitim yerine geçim sıkıntısı ve gelir dağılımındaki adaletsizliği 3. sırada zikretmiştir.

Aile İçi Sorunların Çözümünde Tartışma ve Kırgınlıklar

Katılımcıların %51’i aile içinde tartışmaların hiç yaşanmadığını, %36,6’sı ise ayda bir kere tartışma yaşandığını ifade etmektedir. Haftada bir veya birkaç kere tartışma yaşandığını ifade edenlerin toplamı ise %12,3 olarak görülmektedir.

Eşler Arasındaki Tartışma Sebepleri

Tartışma yaşayan ailelerde; ağırlıklı olarak ekonomik nedenler (%15,8), iletişim bozuklukları (%10,4) ve gündelik önemsiz konular (%9,7) sebep olarak sıralanmıştır. Evliler ve kadınlar ekonomik nedenleri erkekler ve bekarlara göre daha sık tekrarlamışlardır.

Eşler Arasında Yaşanan Tartışmaların Sonuçlanma Şekli

Eşler arası yaşanan tartışmalarda, karşılıklı anlaşma ve tatlıya bağlanma (%81,5) ile net biçimde kendini göstermektedir. Uzun süren küskünlükler (%8,1), eşlerden birinin son sözü söylemesiyle tartışmanın sonlanma oranı (%7), erkeğin şiddete başvurması ise (%13) diğer cevaplardandır.

Aile Yapısı ve Aile İçi İlişkiler

Katılımcılara aile hayatları ile ilgili sorular sorulmuştur. Katılımcıların %94,1’i aile içinde birbirlerine güvendiklerini (güvenmeyenlerin oranı %2,7); %92,9’u bir sorun yaşadığında ailesinin kendine destek olacağını (aksini söyleyenlerin oranı %3,1); %90,4’ü mutlu bir aile hayatı olduğunu (aksini söyleyenlerin oranı %4,1); %87’si ailede herkesin görev ve sorumluluklarını yerine getirdiğini (aksini söyleyenlerin oranı %6,5); %90,2’si aile fertlerinin ihtiyaç ve beklentilerini birbirlerine rahatlıkla ifade edebildiklerini (aksini söyleyenlerin oranı %4,6); %88,8’i eşlerin bir birine maddi ve manevi destek olduğunu (aksini söyleyenlerin oranı % 4) ifade etmişlerdir. Yandaki tablolarda aynı soruların detaylı analizinde görülecektir ki katılımcıların yargıları kadın erkek, evli bekâr ayrımlarında dramatik ve anlamlı farklılıklar göstermemektedir.

Aile İçinde Kadınlara Karşı Şiddet Eğilimi Algısı

Katılımcılara “Türkiye’de aile içinde kadınlara ve kız çocuklarına karşı şiddet eğilimi olduğunu düşünüyorum” önermesine katılıp katılmadıkları sorulmuştur. Katılımcıların % 88,7’si bu önermeye katıldıklarını ifade etmişlerdir. Diğer bir deyişle Katılımcıların %88,7’si aile içinde kadınlara ve kız çocuklarına karşı şiddet eğilimi olduğunu düşünmektedir. Aksini düşünenlerin oranı ise %6,1’dir.

Şiddet Eğilimi Olmadığına Dair Kanaatin Nedenleri

Türkiye’de aile içinde kadınlara ve kız çocuklarına şiddet eğilimi olmadığını düşünenler (ki toplam katılımcıların %6sıdır.) ilk üç sırada; konunun medya tarafından abartıldığını (%22); şahit olmadığını (%21) ve aile ve toplumsal yapının güçlü olmasını (%17) gerekçe göstermektedir.

Şiddet Eğilimi İle İlgili Kanaatleri Oluşturan Unsurlar

Türkiye’de aile içinde kadınlara ve kız çocuklarına karşı şiddet eğilimi olduğunu düşünen katılımcılar (ki toplam katılımcıların %88,7’sidir.) şiddet eğilimi ile ilgili kanaati oluşturan unsurların ilk üçünü medyadan öğrenme (%56,1); Yakın çevreden duyma (%29,6) ve yakın çevrede şahit olma (%11,6) olarak sıralıyor. Kendi ailesinde yaşandığına şahit olanlar %2,5’dir.

Konu bir bütün olarak ele alındığında ailelerin %2,5’inde şiddet olayları yaşanmakta, yaşanan her olaya çevreden 4 kişi şahit olmakta, şahit olanların çevresine anlatması ile bu olayı 3 kişi daha duymaktadır. Ancak kanaati pekiştiren unsurun basının etkisi olduğu açıktır. Zira katılımcıların %88,7’sinin Türkiye’de aile içinde kadınlara ve kız çocuklarına şiddet eğilimi olduğuna yönelik kesin bir kanaati vardır. Ancak kendi ailesi içinde şiddete şahit olanların oranı %2,5’tir.

Türkiye’de Kadına Şiddetin Artış/ Azalışına İlişkin Düşünceler

Katılımcıların tamamının son 10 yılda kadına şiddet olaylarında azalma veya artış olup olmadığına yönelik düşünceleri sorulduğunda katılımcıların %88’inin şiddetin arttığına yönelik kesin bir inanışları olduğu görülmektedir. Üstelik katılımcıların %62.4’ü kadına yönelik şiddetin son 10 yılda kesinlikle arttı demektedir ki bu durumu açıklayacak tek bir gerekçe olabilir: Duyumlar.

Kadınların Diğer Sosyal Yapı ve Rollerde Şiddete Maruz Kalma Durumları

Katılımcılara kadınların hangi sosyal yapıda daha fazla şiddete maruz kaldıklarına yönelik görüşleri sorulmuştur. Soruda fuhuş, eğlence mekânları, kamu kurumları, özel sektör, aile, nikâhsız yaşam gibi seçenekler sunulmuş ve 3 tanesini işaretlemesi istenmiştir. Neticede toplam cevapların %25,8’i eğlence mekânlarında çalışan kadınların, %23,2’si fuhuş sektöründe çalışan kadınların, %18,8’i aynı evde nikâhsız yaşayan kadınların, %17,6’sı aile içinde kadınların, %10’u özel sektörde çalışan kadınların, %4,6’sı ise kamuda çalışan kadınların daha fazla şiddete maruz kaldıklarına yöneliktir. Bu soruda bekârlar (%20,4) ve boşanmışlar (%21,8) evli olanlara (%16,2) göre aile içinde kadınların daha fazla şiddet gördüğüne yönelik görüş bildirmişlerdir.

Kadına Şiddetin Engellenmesi İçin Öneriler

Katılımcılara kadına şiddetin önlenmesi için önerileri sorulduğunda bütün katılımcılar görüş bildirmiş ve ilk üç sırada cezaların arttırılması (%44,9), toplumun bilinçlendirilmesi ve eğitilmesi (%20,7) ve kadın haklarının iyileştirilmesi ve ekonomik özgürlüklerinin sağlanması (%6,3) önerileri öne çıkmıştır.

Türklerin Diğer Toplumlara Kıyasla Kadına Şiddet Konusuna Duyarlılık Algısı

Katılımcılara Türklerin yakın ve uzak coğrafyamızdaki diğer milletlere göre kadına karşı şiddet duyarlılığı hakkındaki görüşlerini öğrenmek üzere üç soru sorulmuştur. Katılımcıların kadın erkek, evli bekâr ayrımının en belirgin biçimde ayrıştığı alan bu konu olmuştur.

Buna göre; Türklerin Batılılara göre kadına karşı şiddete daha duyarlı olduğunu düşünen kadın katılımcıların oranı %29,8, erkek katılımcıların ise %36,8’dir. Bekârlarda ve boşanmışlardaki oran ise daha düşüktür ve %23’de kalmaktadır. Aksini düşünen kadın katılımcıların oranı %47,6, erkek katılımcıların oranı %43,5 iken bekârlarda bu oran %53,9 boşanmışlarda ise %61,3’tür. İlginç bir biçimde evlilerin Türklerin kadına karşı şiddete duyarlılık noktasında diğer ayrımlara göre en olumlu bakan grup olmasıdır. Evlilerin aynı konuya olumlu yaklaşanlarının oranı %38,5 olumsuz yaklaşanların oranı ise %41’dir.

Cevaplara ilişkin istatistiklerden de anlaşılacağı gibi genel kanaat kadına şiddet konusunda Türklerin Batılılara göre daha duyarsız olduğu yönündedir. Türklerin Ortadoğululara göre kadına karşı şiddete daha duyarlı olduğunu düşünen kadın katılımcıların oranı %49,4, erkek katılımcıların oranı ise %60,5’tir. Bekârlarda ve boşanmışlardaki oran ise daha düşüktür ve %45,8’de kalmaktadır. Aksini düşünen kadın katılımcıların oranı %23,1 erkek katılımcıların oranı %20,1 iken bekârlarda ve boşanmışlarda bu oran %25,2 seviyesindedir. Yine aynı şekilde evlilerin Türklerin kadına karşı şiddete duyarlılık noktasında diğer ayrımlara göre en olumlu bakan gurup olmasıdır. Evlilerin aynı konuya olumlu yaklaşanlarının oranı % 58,4 olumsuz yaklaşanların oranı ise %19,9’dur. İstatistiklerden de anlaşılacağı gibi genel kanaat kadına şiddet konusunda Türklerin Ortadoğululara göre daha duyarlı konumda olduğu yönündedir.

Türklerin Diğer Toplumlara Kıyasla Kadına Şiddet Konusuna Duyarlılık Algısı

Keza Türklerin Uzakdoğululara göre kadına karşı şiddete duyarlılığı noktasında Ortadoğulular ile kıyaslamaya benzer sonuçlar elde edilmiştir.

Buna göre; Türklerin Uzakdoğululara göre kadına karşı şiddete daha duyarlı olduğunu düşünen kadın katılımcıların oranı %36,8, erkek katılımcıların ise %49,1’dir. Bekârlarda ve boşanmışlardaki oran ise daha düşüktür ve %30,1’de kalmaktadır. Aksini düşünen kadın katılımcıların oranı %31,6, erkek katılımcıların oranı %28,8 iken bekârlarda bu oran %36,8 boşanmışlarda ise %43,7’dir. Evliler arasında konuya olumlu yaklaşanların oranı % 45,4 olumsuz yaklaşanların oranı ise %26,7’dir. Rakamlardan da anlaşılacağı gibi genel kanaat kadına şiddet konusunda Türklerin Uzakdoğululara göre daha duyarlı olduğu yönündedir.

Aile İçi İlişkiler ve Şiddet Eğilimi Algısı

Yaş ortalaması düştükçe, aylık hane geliri arttıkça, aile hayatından memnuniyet azaldıkça aile içinde herhangi bir sorunun çözümünde tartışma ve kırgınlıkların periyodu sıklaşmaktadır. Buna göre gençler yaşlılara göre daha sık tartışmaktadır. Aile geliri yüksek olanlar düşük olanlara göre daha sık tartışmaktadır. En önemlisi ise tartışma periyodu yükseldikçe aile hayatından memnuniyet azalmaktadır.

Aile içinde en sık tartışmaya neden olan konu ekonomik nedenlerdir. Ekonomik nedenler her gün tartışan eşlerde diğer tartışma nedenlerine göre en büyük etken olarak dramatik şekilde kendini göstermektedir. Diğer önemli bir konu ise gündelik önemsiz konular iletişim bozukluğu ve fikir ayrılığıdır. Çocuklarla ilgili tartışma konusu 4. Sırada kendini göstermektedir.

Aile içinde tartışmaların ana nedeninin ekonomik konular olduğu açıktır. Anlaşmazlıklar ve önemsiz gündelik konular birlikte değerlendirildiğinde aile içinde aile bütçesinin nasıl yönetileceği, eşlerin birbirine karşı bu bağlamdaki sorumluluklarına yönelik bilgilendirmelerin faydalı olacağı açıktır.

Ailelerde uzlaşma ve aile içi fikir ayrılıklarının çözümü arttıkça erkeklerin şiddete başvurma oranlarının düşeceği açıktır.

Sonuç ve Değerlendirme

Çalışma 15 ili kapsayan 3200 katılımcı ile yapılmıştır. Son 10 yıldır yaptığımız saha çalışmalarında ilk kez “kadına şiddet” ve “çocuk istismarı” Türkiye’nin önemli sorunları arasında yerini almıştır. Kadına şiddet % 3,5 ile 9. sırada çocuk istismarı ise %0,7 ile 21.sırada çıkmıştır.

Türkiye genelini temsil eden örneklem grubu verilerine göre: Türkiye’de her 100 ailenin 90 tanesinde “aile hayatından memnuniyet” aşırı derecede olumludur. Katılımcıların %88,7’si Türkiye’de aile içinde kadına ve kız çocuklarına karşı şiddet eğilimi olduğuna yönelik inancı şiddetli şekilde yüksektir ve katılımcıların %88’i kadına şiddetin arttığını ifade etmektedir.

Türkiye’de aile içinde kadına ve kız çocuklarına karşı şiddet olduğuna dair eğilimlerin nedeni sorulduğunda %2,5’i kendi ailelerinde yaşandığını, %11,6’sı yakın çevrelerinde şahit olduklarını, % 29,6’sı çevrelerinden duyduklarını, %56,1’i ise medyadan öğrendiklerini ifade etmektedir.

Katılımcıların diğer sorulara verdikleri cevaplar ve yapılan analizler göstermektedir ki Türkiye’de aile içinde kadına ve kız çocuklarına karşı şiddet eğilimi olduğuna yönelik inanç bir olgunun değil bir algının neticesidir. Zira aile hayatından memnuniyetle (%90) le aile içi şiddet yaşadığını iddia edenlerin oranı arasında (%2,5) arasında bir tutarlılık söz konusudur. Ailelerdeki tartışmaların sıklığı, tartışmaların nasıl neticelendiği ve tartışma nedenleri gibi verilerle de konunun tutarlılığı pekiştirmektedir.

Saha çalışmasında görüşülen her yüz ailenin 3’ünde çevrenin de şahit olduğu aile içi kadına şiddet olayı yaşanmakta, çevresindeki aileler bunlara şahit olmakta, şahit olanlar çevrelerine anlatmakta ve basın ile bu algı pekiştirilmektedir. Bu veriler gerek İçişleri Bakanlığı, gerekse Adalet Bakanlığı verileriyle örtüşmektedir. Keza TÜİK verileriyle de paralellik gösteren araştırma sonuçları ile kamuoyunda var olan algının bu kadar büyük farklılıklar göstermesi ayrıca incelenmesi gereken bir konudur.

Bu araştırma göstermiştir ki; Türkiye’de özellikle bekârların aile içinde kadına şiddet olduğuna yönelik kesin yargılarının nedeni kendi ailelerinde yaşadıkları veya şahit oldukları olaylar değil, kamuoyunda oluşan algıdır.

Özellikle sosyal medya takipçilerinde Türkiye’de aile içinde kadına şiddet olduğuna yönelik algı pekişmiştir. Türkiye’de aile içi kadına şiddet eğilimi olduğuna inanç arttıkça Türklerin kadına karşı şiddete duyarlılığına olan inanç düşmektedir. Kadına karşı şiddet konusunda Türklerin duyarsız olduğu kanaatiyle Türkiye’de kadına aile içinde şiddet olduğuna yönelik inanç birbirini besleyen iki unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.

Diğer bir önemli husus ise İstanbul Sözleşmesinin bilinirliği hususudur. İstanbul Sözleşmesini katılımcıların %60,2’si bilmemektedir. İstanbul Sözleşmesi hakkında bilgi sahibi oldukça İstanbul sözleşmesine karşı çıkma eğilimi, sahiplenme eğiliminden daha hızlı yükselmektedir.

Diğer konu ise kadının en yoğun olarak aile içinde şiddet gördüğüne yönelik algılardır. Her ne kadar şiddet gören kadınların en çok eğlence mekânları, fuhuş sektörü, nikâhsız yaşayan kadınlar ve aile içinde kadınlar olarak sıralansa da katılımcılar kadınların aile içinde; fuhuş sektörü, bar pavyon, vb. eğlence mekânlarına kıyasla daha şiddetli biçimde şiddete maruz kaldıklarını ifade etmişlerdir.

Aile hayatında aile fertlerinin sorumluluklarını yerine getirdiğine dair ifadelerin yüksek olduğu katılımcılarda aile içi şiddetin de azaldığı görülmektedir. Bu durumda ailenin özellikle aile içinde eşlerin ve çocukların sorumluluk bilinci yükseldikçe aile içi şiddetin azalacağı tezi yanlış olmayacaktır.

Aile içinde yaşanan sorunlar karşılıklı uzlaşma ve tatlıya bağlanma şeklinde sonuçlanmaktadır. Aile içi anlaşmazlıklarda karşılıklı uzlaşma için gerekli sosyal mekanizmaların güçlendirilmesi, akrabalık ve komşuluk ilişkileri ile aile içi tartışmalarda devlet yerine sosyal yapıların konuya müdahalesi daha uygun olacağı görülmektedir.

Neticede ailenin güçlendirilmesi için yasalarla aile fertlerine ve aile içi ilişkilere müdahale yerine mevcutta mutluluğu yakalamış ailelerin dinamiklerini anlayarak bu dinamikler üzerinden politikalar geliştirmenin daha isabetli olacağı açıktır.

Kaynak: Algılar ve Olgular Perkspektifinden Türkiye'de Aile İçi Şiddet