Anne ve babalar olarak sahip olduğumuz sorumluluklar, çocuklarımızın mizaçları, karakterleri bizleri zorlayabiliyor. Yine onların karakterlerine bağlı olarak yaptıkları seçimler, seçimlerinin onların nasıl insanlar olacakları konusunda bize verdiği doğru ya da yanlış ipuçları, onları değiştirme düzeltme (!) çabamız, onlar adına hissettiğimiz gelecek kaygısı gibi birçok sebep bizleri her şeyi kontrol etmeye çalışan ebeveynler haline getirebiliyor. Çocuklarımızın nihayetinde nasıl insanlar olacakları konusunda endişeleniyoruz. Kaçınılmaz bir sonuç olarak da onlara o kadar çok odaklanıyoruz ki bu her şeyi kontrol etme çabası, bizleri -kendi hatalarımızla da temas eden noktalarıyla- oldukça kaygılı ve bunun olağan bir neticesi olarak öfkeli ebeveynler olmaya sürüklüyor.
Peki tüm bu olanları kontrol etmek ne kadar mümkün? Diyelim ettik, bizim kontrolümüz her şeyi mükemmel olana ideal olana ulaştırabilecek mi? Araştırmalar; duygusal olarak ebeveynleri tarafından kontrol edilen ergenlerin, duygularını kontrol etmekte daha kötü olduğunu gösteriyor (Kara 2014).
Eğer bize hiç sorun çıkarmayan, kendi varoluşlarından vazgeçen çocuklar yetiştirirsek, sistem ve kurallara çok uyumlu ama kendinin ne istediğini bilmeyen, duygularını düzenlemekte zorlanan çünkü kendi kararlarını veriyor olmanın onların gözünde isyanı temsil ettiği ya da daha önce kendi kararlarıyla hiç karşılaşmamış çocuklar yetiştirmiş oluruz (Pasif, robotik çocuk).
Aksini düşündüğümüzde de küçük bir çocuğun tamamen kendi doğrularını inşa etmesini tepkisizce bekliyor olmak anlamlı gelmiyor olabilir. Peki sadece bu iki seçeneğe mi sahibiz? Farklı bir yol olmalı; hayatlarından tamamen sorumlu olmadan, onları kuklalar gibi hareket ettirmeden ama tamamen kendi hallerine de bırakmadan, çocuklarımıza etkileyici izler bırakabileceğimiz bir yol. Hal Edward Runkel bu yolun bağırmayan anne babalıktan geçtiğini söylüyor. Bağırmayan anne babalığın da kendimizi kontrol edebilmekle başladığını, önce kendi kontrolümüzü, endişelerimizin elinden almamız ve yeniden kazanmamız gerektiğini ifade ediyor.
Kendi kontrolümüzü yeniden kazanma konusunu düşündüğümüzde bazı hatırlatmalar yapmak ve bazı yöntemlerden bahsetmek mümkün. Bu hatırlatma ve yöntemler;
Tepkisellikle Mücadele Etmek;
Aklımıza ilk gelenler ile değil de derin bir nefes alarak ve söyleyeceklerimizin tesirini düşünerek hareket etmeye, tepki vermeye çalışmak ilk yöntemimiz olabilir. Burada kendimize, yetişkin olmak biraz da sürekli devam eden sıkıntıya sabretmeyi ve bu sabrın -belki- uzun vadede olumlu sonuçlarını beklemeyi içerdiğini hatırlatmak faydalı olabilir.
Fikir ayrılığı yaşamalarına izin vermek:
Ebeveynler olarak çocuklarımızın üzerindeki etkimizden emin olamıyor ve tedirgin hissediyoruz. Çocuklarımızın özgür iradesi bizi tehdit altında hissettirebiliyor, bu yüzden de çareyi onları bastırmakta bulabiliyoruz. Çocuklar iradelerini ortaya koymadıklarında her şeyin yolunda olduğunu hissediyoruz.
Ayrıca daha fazla çabalamak zorunda da kalmıyoruz. Çünkü artık ne söylersek o oluyor. Fakat çatışma yoksa bağ da olmuyor. Bağ kurabilmek için çocuklarımızla farklı düşünsek de onların şahsına saygı duyduğumuzu onlara hissettirmeli ve belki bu saygı çerçevesinde yine son kararı onlara bırakarak konuşmalarımızı gerçekleştirmeliyiz. Bazen yanlış kararlar aldıklarını görsek de bu kararların sorumluluklarını almalarına müsaade etmeliyiz. Bu noktada, onlara kendilerine ait olduklarını söyleyip bizlere aitlermiş gibi davranmamamız gerektiğini kendimize hatırlatmak faydalı olabilir.
Kaynak: Aile Danışmanlık Merkezi